EVDEKİ ESRARENGİZ KİŞİ


Merhabalar. Bu sefer yaşadığım olayların kronolojik sıralamasında bir atlama yapıp üniversite yıllarımda ben ve arkadaşlarımın​ yaşamış olduğu bir olayı anlatacağım​. 2005 yılı, ilkbahar ayları. Ben Niğde’de üniversite 3. sınıftayım o zamanlar. Aynı sınıftan dört arkadaş bir evde kalıyorduk. Arkadaşlardan biri uyumsuz biriydi. Sürekli bizimle ufak sebeplerden ötürü tartışıyordu. Baktık olacağı yok, bizde üçümüz ayrı bir eve çıkalım dedik. Derslerden sonra üçümüz ev arıyorduk. Niğde’yi bilen bilir. Gittik Selçuk Mahallesinden bir eve baktık. Kirası uygundu biraz, o evi tuttuk. Murat, Okan ve ben o eve taşındık. Her birimizin ayrı odası vardı. Benim odada televizyon olduğu için genellikle arkadaşlar benim odaya gelir; televizyon izlerdik. Aradan bir iki ay geçti. Bir gün Murat “siz gece ışıkları açmadan mı dolaşıyorsunuz?” dedi. Okan ve ben birbirimizin yüzüne baktık veikimiz de ” yoo” dedik. Sonra ben ” ne oldu ki ?” dedim. Murat ” oğlum evden gece sesler geliyor” dedi. Ben biraz tırsmıştım. ” Ne sesi ya” dedik. Murat, “gece yattıktan sonra takur tukur sesler geliyor. En çok mutfaktan… Çekmece sesleri, tabak kaşık sesleri gibi. Ben siz gece su içmeye falan kalkıyorsunuz da ışığı yakmıyorsunuz sanıyordum” dedi. Hiçbirimizde uyurgezerlik yoktu. 3 yıldır birbirimizi tanıyorduk. Zaten daha önce de bir yıl aynı evde kalmıştık. Bir an, bir sessizlik oldu sonra “belki sana öyle gelmiştir,” dedi Okan. Ben evde bir şeylerin olduğundan şüphelenmiştim, fakat arkadaşlar korkmasınlar diye konuyu değiştirdim. Yine bizim sınıftan Ahmet adında bir arkadaş vardı. O zamanlar tek başına yıkık dökük bir ev tutmuştu, orada kalıyordu. Tek başına kirayı ödemekte zorlanıyordu. Biz “gel sen de bizimle birlikte kal” diyorduk, O da “bakarız, eğer çok sıkışırsam gelirim” diyordu. Ara sıra bizim eve geliyordu, oturuyorduk. Aradan bir hafta kadar geçti, akşam saat 6 sıraları. Evde sadece üçümüz vardık. Çıkalım dışarda bir şeyler yiyelim dedik. Murat ve Okan hazırlanmış benim odada televizyon seyrediyordu. Ben de banyoda lavabo aynası önünde saçlarımı jöleliyordum. Aynaya bakarken birden sanki bir şeyin beni izlediği hissine kapıldım. Kapı hemen yanımda, sağ tarafimdaydı. Tam orada bir karartı olduğunu fark ettim. Başımı çevirmeden göz ucuyla sağ tarafa baktım. Yüzünün her tarafı uzun siyah tüylerle kaplı, parlak sarı gözleri olan bir şey kapının arkasından başını uzatmış beni izliyordu. Sadece başını görebiliyordum. Uzun dik kulakları vardı. Yüzü gibi kulakları da uzun kıllarla kaplıydı. Tepesindeki kıllar yüzündekinden daha uzundu. Ağzı ve burnu kıllardan belli olmuyordu. Sadece sarı gözleri görünüyordu. O an kalbim yerinden fırlayacak gibi çarpıyordu. Aynaya baktım. Ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Göz ucuyla tekrar baktım, hala oradaydı. Başımı da yavaşca o yöne doğru çevirmeye başladığım esnada başını hızlıca kapının arkasına çekti. Odaya, arkadaşların yanına gitmek için bir adım attım; sonra “ya hala kapının arkasındaysa” dedim kendi kendime. Kalbim böyle bir karşılaşmayı kaldıramayabilirdi. Bağırarak arkadaşlara seslendim. Geldiler, “Ne oldu?” dediler. Ben elimle kapıyı gösterdim ve “oralarda bir şey yok değil mi?” Dedim. “Manyak mısın?, Ne diyorsun?” Dediler. Birlikte odaya geçtik. Gördüğüm şeyi anlattım. Okan, “oğlum bak bizi korkutma” dedi. Ben az önceki olayı unutmak istiyordum. “Haydi. Dışarı çıkalım,” dedim ve çarşıya gittik. Çarşı dediğim de Mecburiyet caddesi işte, Niğde’yi bilen bilir. Aradan 4 ya da 5 gün geçti. Ahmet’i ev sahibi evden çıkarmış. Bize geldi, biz de “Kafana takma, bizim ev senin evin, durumunu düzeltene kadar kira da verme, burada bizimle birlikte otur işte” dedik. Evde büyük bir oda vardı. Biz orayı kullanmıyorduk. O odayı Ahmet’e verdik. Bir ya da iki gün kaldı bizim evde. Sonra bir gün haftasonu muydu? Neydiyse artık… O gün dersimiz yoktu. Ben her sabah kalkmaya alışık olduğumdan sabah saat 8 gibi uyandım. Yatakta uzanmış telefonla oynuyordum. Aradan yarım saat kadar geçti. Kapı açıldı, içeri Ahmet girdi. Gözleri fal taşı gibi açıldı. “Sen burada mıydın?” Dedi bağırarak. “Evet, ne oldu? Ne bağırıyorsun” dedim. “Sen mutfakta değil miydin?” Dedi. “Yoo. Ben yarım saat önce uyandım hiç odadan dışarı çıkmadım” dedim. “Nasıl yani, o kim o zaman?” diye bağırarak geldiği yöne doğru koştu. Bu bağırtıya çağırtıya diğer arkadaşlar da geldi. Ahmet bağırarak evin içinde koşuyordu, biz de üçümüz peşinden koşup “Sakin ol, ne oldu? Anlat hele bir” diyorduk. Ahmet biraz sakinleşti su falan verdik. Olanları anlatmaya başladı: “Ben sabah kalktım, su içmek için mutfağa gittim. Sen mutfağın ortasında ayakta dikilmiş duruyordun. Boş gözlerle pencereye bakıyordun. Bir elinin parmaklarını tarak gibi yapmış saçını tarıyordun. Ben selam verdim ama sen hiç sesini çıkarmadın. Yanına kadar geldim hiç yüzüme bakmadın. Bana şaka yapıyorsun sandım. Bir bardak su içtim sonra televizyon seyretmek için senin odaya girdiğimde sen yatakta uzanıyordun. Bu ev cinli. Ben bu evde bir gece daha kalmam,” dedi. Koşarak odasına gitti. Biz de peşinden koştuk. Valizini açtı. Eşyalarını toplamaya başladı. “Dur. Nereye gidiyorsun?” Dedik. Ahmet “ben bu evde bir saat bile kalmam” dedi. Biz ne kadar ona engel olmaya çalışsak da bizi dinlemedi ve o gün evi terk etti. Daha sonra öğrendik ki yurda yerleşmiş. Benim banyoda gördüğüm neydi? Neden beni gizli gizli izliyordu? Ahmet’in mutfakta benim kılığımda gördüğü şey neydi? İki olayda da gerçek, ben ve sahte benin saçını şekillendirmesi tesadüf müydü? Hiçbir zaman anlayamadık. Murat ve Ahmet ile hala görüşüyoruz. Mezun olduktan birkaç yıl sonra Okan ile irtibatımız kesildi. Sonrasında hiçbirimiz ondan haber alamadık. Şimdilik hoşçakalın.